Ünlü oyuncu Yeşim Ceren Bozoğlu, yazarımız Şadan Kaba’nın sorularına çok özel yanıtlar verdi.
Kendi ifadesiyle icazet alarak Geniş Aile dizisinden ayrılan Yeşim Ceren Bozoğlu, Mehmet Aslantuğ ve Özge Özberk?le başrolü paylaşacağı Canım Babam dizisiyle sevenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. 13 yıl önce ?figüran?olarak gittiği Sıcak Saatler dizisinin setinde Mehmet Aslantuğ'un Bozoğlu'na katkısı büyük olmuş. Yakın gelecekte iki oyuncunun aynı seti paylaşacak olmasının bu yönüyle ilginç olacağı kesin.
Şimdiye kadar TV dizilerinde canlandırdığı "Nilgün","Gestapo" ve "Sevim" karakterleriyle izleyicinin beğenisini kazanan başarılı oyuncu Yeşim Ceren Bozoğlu ile röportajımızın odağında yine TV ve de özellikle diziler vardı.
-Geniş Aile, TV?de sizin ilk komedi projeniz. Teklif gelmeden önce komediye hazır mıydınız? Yoksa evet demeden evvel çok düşündünüz mü?
Y.C.BOZOĞLU: Sinemada komedi oynadım. Tiyatroda da zaman zaman komedi oynadım. Ama Geniş Aile, TV?de ilk komedi dizimdir. Aslında Geniş Aile?ye konuk oyuncu olarak girdim. Yani, kesinleşmiş bir durum yoktu. Ancak ?aşkitom? ve ?geri zekalı? lafları bölüm yayınlanınca sokakta iyi tepkiler aldı. Böylece, Geniş Aile süreci benim için başlamış oldu.
- Bir röportajınızda Geniş Aile?deki ?Sevim? karakterinin seyirci ile iyi iletişim kurmak için iyi bir başlangıç olduğunu söylemişsiniz. Seyirci ile sıcak bir ilişki kurabilmek için oynadığınız karakterin ?iyi? olması önemli mi?
Y.C.BOZOĞLU: Oynanan rolün iyi veya kötü oluşunun seyirci ile iyi iletişim kurmada bir avantaj olup olmadığını doğrusu bilemiyorum. Ama bence asıl avantaj olan, rolü gerçek duygusuyla oynuyorsanız ve seyirciler, sizi günlük hayatlarındaki kadar gerçek algılıyorsa o zaman sokaktan o sıcak ilgiyi görebiliyorsunuz. Yeditepe İstanbul?daki ?Nilgün? karakterini oynarken, dışarıda annelerin ? Ah zavallı kızım; bir türlü evlenemedin şu berberle!? şeklinde tepkileriyle karşılaşıyordum. Doktorlar?da oynadığım ?Gestapo Fikret? e ameliyat olmaya gelen hastalar oldu. İşte bunların hepsinin sahicilikle alakasının olduğunu düşünüyorum. Önemli olan rolün içinde gerçek olmak.
-Peki, seyircinin sanki dizilerde ortada senaryo, rol, kamera v.s yokmuş gibi sokakta oyunculara duygusal tepkiler vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Y.C.BOZOĞLU: Bence bu türden tepkiler işin başarısıyla ilgili. Bu durum, insanların o karaktere, hikayeye inandıklarını gösteriyor. Asıl bunun tersi çok kötü olurdu bir oyuncu için. Dışarıdan hiçbir tepkinin gelmemesi demek insanların sizin oynadığınız role inanmaması demek olur. Bu da ciddi bir başarısızlık demektir. Bugüne kadar yaptığım işlerde sokaktan iyi tepkiler aldım. Bundan dolayı da çok mutluyum. Mesela, ?Kirpi? filminde hafif kekeme konuşan bir kadını oynamıştım. O filmi izleyen seyircilerin arasında benim gerçekten kekeme olduğuma inananlar olmuş. Dolayısıyla sokaktan tepki gelmediği zaman korkmak lazım.
-Bu arada Geniş Aile?den ayrıldınız. Neden ayrıldınız Geniş Aile?den?
Y.C.BOZOĞLU: Önümde beklettiğim bazı projeler vardı. Bu projeler sadece TV ile de ilgili değildi. Geniş Aile ile beraber bu projelere vakit ayırmam mümkün değildi. O yüzden ?Aile?den müsaade istedim. Onlar da sağolsunlar bu duruma icazet verdiler.
-Arada bir kırgınlık oldu mu?
Y.C.BOZOĞLU: Asla olmaz. Onlar her zaman benim ailem sayılır.
-Sizin geçmişte ?aşk kadınıyım, böyle bir rol istiyorum? şeklinde bir söyleminiz olmuştu. Nasıl bir rol bu; açar mısınız?
Y.C.BOZOĞLU: Ben, oyunculuğun her seferinde başka bir insan olmak olduğuna inanıyorum. Tamamen ruhunu, fiziğini değiştirmek olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar oynayamadığım, bir aşk senaryosunda tutkulu aşk kadını rolünü oynamayı gerçekten çok istiyorum. Yeditepe İstanbul?daki Nilgün karakteri bu role biraz yakındı. Ama oradaki ilişki çok platonikti. Kız, çok içine kapanıktı.
-Türkan Şoray ve Yılmaz Güney?i örnek aldığınızı söylüyorsunuz. Neden başka sanatçılar değil de özellikle bu iki ismi kendinize örnek alıyorsunuz?
Y.C.BOZOĞLU: Yılmaz Güney, toplumsal söylemi olan ve halkla buluşan yani popüler olan filmler yapmıştır. Hep doğru bir duruşu olmuştur. Türkan Şoray?ın ise etik duruşunu ve set disiplinini, oynadığı her plandaki titizliğinin yanı sıra oyunculuğun tekniği ile ilgili yaklaşımlarını da örnek alıyorum. Hayattaki en önemli hedeflerimden biri onlar gibi bir portre çizebilmek, onlar gibi konuşulmak diyebilirim.
-?Sıfır Milyona Kitap? kampanyasında aktif bir görev aldınız?
Y.C.BOZOĞLU: Kampanyada aktif görev almadım kampanyayı bizzat ben başlattım. O anlamda kampanyanın yüzü değilim.
-Niçin böyle bir kampanya başlatma ihtiyacı duydunuz ve sonuç sizi tatmin etti mi?
Y.C.BOZOĞLU: Tatmin etmemesi mümkün değil; çünkü internette 20 bin kişi olduk. Hem de çok kısa bir sürede oldu bu. Kampanyayı, kitapların insanın hayatını değiştirdiğini bildiğim için başlattım. Bunu kendimden biliyorum. Ancak maalesef ülkemizin ekonomik koşullarında insanımızın istemesine rağmen kitap alamadığı için kitap okuyamadığını biliyorum. Bu kampanya facebook?ta insanların kitap alışverişi yaptığı bir kampanya oldu. Bu kadar büyük bir başarı beklemiyordum açıkçası. Bu kampanyada köy okullarına ciddi ciddi kütüphaneler kuruldu.
-?Dersimiz Oyunculuk? isimli bir kitap yazdınız. Bu kitapla kimlere, ne mesaj vermeyi hedeflediniz?
Y.C.BOZOĞLU: Oyunculuk, günümüzde çok popüler bir meslek oldu. Ancak bu işin ne kadar emek istediği, eğitimin hangi durumlarda ve koşullarda şart olduğu, eğitime rağmen sektörün içine girdiğinizde yaşayacağınız gerçek problemlerin neler olduğu ile ilgili Türkiye?de kaynak kitap yoktu. İzmir 9 Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü?nden mezun olup İstanbul?a geldikten sonra bu sektörün içinde hiçbir tanıdık ve torpil olmadan figürasyondan başlayıp tırnağımla kazıya kazıya 15 senede nasıl varolduğumu anlattım kitapta.
Sektöre girdiğim zaman bana işin inceliklerini anlatan birisi yoktu. Olsaydı canım daha az yanardı. Oyunculukla ilgili uzun süre çok canım acıdı diyebilirim.
-Fazla dizi seyretmediğinizi öğrendim. Bunun sebebi, oyunculuk açısından etkilenmemek mi yoksa kayda değer oyunculuklar mı bulamıyorsunuz?
Y.C.BOZOĞLU: Etkilenmekle hiç alakası yok. Benim uymam gereken çok ciddi bir programım var. Düzenli olarak spor yapıyorum. Öğrencilerim var. Kitapla ilgili tanıtım ve imza günlerim oluyor. Üniversitelerde söyleşilere gidiyorum. Bunların dışında bir vaktim olduğunda TV dizisi seyretmektense daha çok sinema filmi izlemeyi önemsiyorum. Orada bir şeyleri kaçırmak sinemada evrensel anlamda geri düşmeye sebep olabilir. Bu yüzden boş zamanlarımda ev ödevi yapar gibi sinema veya tiyatro seyrediyorum.
-Düşünün ki sevdiğiniz bir projede size bir rol geliyor. Rolü kabul ediyorsunuz. Fakat diziye yeni başlamışken reyting yüzünden dizinin yayından kaldırıldığı haberini alıyorsunuz. Böyle bir durumda kendinizi nasıl hissedersiniz?
Y.C.BOZOĞLU: Bir dizi özellikle reyting yüzünden kaldırılıyorsa bu sadece oyuncuları değil, o sette çalışan çaycısına kadar herkesi etkiliyor. Hem ekonomik hem de manevi olarak etkileyen bir durum. Elbette üzülüyorsunuz. Ancak şöyle bir gerçekçilik de var. Eğer siz oyunculuğunuzla, insani duruşunuzla vazgeçilmez bir noktada iseniz çok da boş kalmıyorsunuz.
-Türkiye?de özellikle beraber oynamak istediğiniz oyuncular var mı?
Y.C.BOZOĞLU: Tabii ki var. Gülse Birsel, Yılmaz Erdoğan, Haluk Bilginer, Uğur Yücel, Şener Şen, Şevket Altuğ?Çok isim var aslında.
-TV?de neleri izlemek sizi mutsuz eder? Neleri görmeye tahammülünüz yoktur?
Y.C.BOZOĞLU: Çocukları şiddete yönelten programlara ki bunlar çizgi film bile olsa bu tarz programlardan pek hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Kadına veya genel anlamıyla insana yönelik şiddetin doğallaştırılmasını hiç hoş karşılamıyorum. Elbette herkes istediği her hikayeyi çekebilmeli. Ancak TV toplumsal iletişim aracı olduğu için hem ailelerin hem de yayıncıların üstünde önemli bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
-Sinema/TV ayırımında sinemanın sanat olduğundan dolayı prestij üstünlüğü var. Siz, sinema/TV ayırımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Y.C.BOZOĞLU: TV, bir anlamda oyuncuların hayatını döndüren bir çark. Ama oyunculuğun gerçekten sanat olduğu yer sinema. TV, biraz suya yazı yazmak gibi. TV?nin çalışma şartları, işi yetiştirme kaygısı, zaman zaman kaliteden düşüşlere sebebiyet verebiliyor. Oysa sinemada insanlar başka bir algıyla sanat icra ediyor. Sinema, sonsuza kaldığı için de tabii ki daha kıymetli bir yerde duruyor.
-Oyuncuların dizileri tercih etmelerinin ağırlıklı nedeni ekonomiktir diyebilir miyiz?
Y.C.BOZOĞLU: Diziler, ekonomik anlamda tatmin edici. Ama oyuncuların TV?yi seçmelerindeki başka neden ise ?beni sevin ve beni beğenin? duygusu. Çünkü oyuncular çok duygusal insanlar. Dolayısıyla seyircinin sevgisine mazhar olma ve popülerlik oyuncunun ruhunu tatmin eden güzel şeyler. TV tercihini sadece ekonomik bir seçim olarak görmemek lazım.
Bunun dışında, mesela Doktorlar dizisinde üç bölümde bir, organ bağışını işlediğimiz için o dönemde organ bağışında yüzde yüz oranında artış oldu. Bu örnek TV?nin toplumsal bir iletişim aracı olarak kullanıldığında insan hayatına bire bir etki ettiğini gösteren güzel bir örnek. Bu açıdan baktığınızda TV tercihi sadece ekonomik veya popülerlik açısından değil; yaptığınız işe, anlattığınız hikayeye inanıyorsanız ve o hikaye insanların hayatlarının daha güzel bir yere gitmesine neden oluyorsa oyuncu için en azından benim için çok ciddi bir ruhsal tatmin de sağlıyor.
-Yani, ?ekonomik açıdan ihtiyacım olmasa da TV dizilerinde olurdum? diyorsunuz öyle mi?
Y.C.BOZOĞLU: Elbette dizilerde oynardım. Önemli olan senaryonun anlattığı hikayedir. Dolayısıyla insanların hayatlarına biraz daha kahkaha, gerçeklik veya ahlaki anlamda arınma katabilecekseniz tabii ki orada olmak isterim.
-İleride TV?den ne gibi proje beklentileriniz var?
Y.C.BOZOĞLU: Hem TV?de hem de sinemada tutkulu bir aşk kadınını oynamak istiyorum. Şimdiye kadar hep imtina ettiğim bir roldü bu. ?Güzel kadın olunca iyi oyuncu olamazsınız? diye bir ön yargı var. Hem güzel hem de iyi oyuncu örnekleri maalesef az. Ben, tam da o örneğim. Hem güzel kadın olmanın hem de iyi oyuncu olmanın gerektirdiği bir rol oynamayı çok istiyorum.
-Sizi her yönünüzle tanıyor muyuz? Yani, fazla bilinmeyen yönleriniz var mı demek istiyorum.
Y.C.BOZOĞLU: Henüz gerçekleştiremediğim bir hayalim var. O da uçmayı öğrenmek istiyorum. Bu amaçla Eskişehir?deki pilot okuluyla temaslarım sürüyor. Eğer bir film projesi olmazsa mayıs ayında derslere başlamak istiyorum.
Bunun dışında ciddi bir Sardunya bitkisi merakım var. Onları çoğaltıp arkadaşlarıma hediye etmeyi çok seviyorum. Ayrıca iç dekorasyona da merakım var. Bu arada eski bir alışveriş bağımlısı ve şimdinin ise bu konuda tedavi görmüş bir kişisi olarak modaya çok düşkün olduğumu söyleyebilirim. Almasam bile en son ne çıktı, ne moda, bir sonraki sezon ne olacak takip ederim.
televizyon gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder